Kaygı

Kaygı insanın en temel duygularından biridir ve hayatımızın bir parçasıdır. Yani hiç kaygılanmamayı beklemek imkansızdır demek yanlış olmayacaktır. Her duygunun bir işlevi vardır ve organizmaya neyin yararlı neyin zararlı olduğu konusunda mesajlar vermektedir. Kaygıyı da insana zarar verme potansiyeli olan durumlar hakkında uyaran sistemlerin bir parçası olarak değerlendirmek yararlı olacaktır. Çoğu insanın kaygıyı yönetmeyi bir şekilde öğrendiği kabul edilir; ancak bazı kişiler ise kaygı doğal bir duygudan ziyade sıkıntı veren bir durum haline gelir. Bu da kaygının yönetilebilmesinin önemini gösterir. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir? 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu ya da Yaygın Kaygı Bozukluğu olarak adlandıran bu durum kaygı ve endişenin iç içe geçişini tanımlayan psikolojik bir soruna işaret eder. Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişiler sürekli, günün büyük bir bölümünde normal kabul edilemeyecek düzeyde endişelenme eğilimindedir. Bu endişe hali kişinin içinde bulunduğu duruma uygun olmadığı gibi aşırı oluşu da kişiye oldukça zor zamanlar yaşatır.

Aşırı endişelenen kişi günlük aktivitelerini yerine getirememesine yol açmaya başlayabilir; kişi git gide daha fazla endişelenir ve endişelenmeden karar vermek ya da harekete geçmek imkansız bir hal alabilir. Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişiler her durumda en kötüyü düşünme eğilimindedirler ve olaylar üzerindeki kontrole çok fazla anlam yüklerler. Kontrol sağlamanın rahatlatıcı bir yanının olması oldukça caziptir ve bu sorunu yaşayan kişiler kontrol için aşırı çaba sarf ederler ve tüm olasılıkların net bir şekilde denetlendiğinden emin olmayı arzularlar. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri

Gerçek bir durum ya da olaydan bağımsız olarak artan ve denetlenemeyen endişe Yaygın Anksiyete Bozukluğunun en önemli belirtilerinden biridir. Kişi sürekli endişeli görünür ve çevresindeki kişiler tarafından da bu durum kolaylıkla gözlemlenebilir. Kişi endişelenmeyi durduramaz ve bu durum daha yoğun bir kaygıyı beraberinde getirir. Sürekli kaygı ve endişeyle baş etmeye çalışan kişi genellikle yorgunluk, iştahsızlık, bulantılar, sindirim sistemi sorunları, ağrılar, gerginlik, uykusuzluk, konsantrasyon güçlüğü, kolayca irkilme, uykuya dalma ve sürdürme güçlükleri, sıcak basması ve ter boşalması gibi fiziksel belirtiler deneyimler. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişinin sürekli gergin ve tahammülsüz hali ön plana çıkar. Kişi kolay sinirlenir ve gerginliği üzerinden atması uzun sürer; kendini rahat hissetmediği ortamların sayısı gün geçtikçe artar ve bu durum daha da rahatsızlık veren bir hale gelir. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Üstesinden Gelinebilir Mi?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, kişinin hayatını en çok etkileyen psikolojik problemlerden bir tanesidir ve çoğu psikolojik probleme kıyasla daha dirençli bir yapısı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yaygın Anksiyete Bozukluğu sık karşılaşılan ve bu durumu yaşayan kişilerin hayatını sert bir biçimde kısıtlayan bir sorun olduğundan dolayı çözümü için psikoloji alanında yoğun çalışmalar sonucunda çeşitli tedavi ve terapi yöntemleri geliştirilmiştir. 

İlk akla gelen tedavi yöntemi uzun yıllardır başvurulan ilaç tedavileridir. Etkinliği kanıtlanmış çoğu antidepresan Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişilere reçete edilmekte ve kişiler bu ilaçlardan ciddi anlamda yarar sağlamaktadırlar. Ancak unutulmaması gerekir ki ilaç tedavisini ancak bir psikaytri hekimi düzenleyebilir ve düzenli kontroller gereklidir. 

Son yıllarda ilaç tedavisine kıyasla konuşma terapilerinin popülerliği gitgide artmaya başlamıştır ve bazı terapilerin yapısı Yaygın Anksiyete Bozukluğuna uyarlanmıştır.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu söz konusu olduğunda özellikle Bilişsel Davranışçı Terapinin etkinliğine yönelik çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Hatta Bilişsel Davranışçı Terapinin Yaygın Anksiyete Bozukluğuna uygulanması sonucunda elde edilen etki ilaçların sağlayacağı etkiyle neredeyse eşittir. Bilişsel Davranışçı Terapinin asıl etkisi ise problemin nüks etmesini önleme başarısıyla ortaya çıkmaktadır. 

İlaç tedavisi uygulanan kişilerin tedavisinin sonlanmasını takip eden 2 yıl içerisinde sorununlarının büyük ölçüde geri döndüğüne yapılan incelemler sonucunda gösterilmiştir. Bu da ilaç tedavisinin en büyük dezavantajlları arasındadır. Kullanım süresince kişiler genelde rahatlamış bir tablo çizerken ilacın kesilmesiyle beraber problemin nüks etmesi sadece an meselesi gibi görünmektedir. Ayrıca ilaçların düzenli kullanması gerekliliği ve kullanım sırasında karşılaşılan yan etkiler (kilo artışı, mide bulantıları, sersemlik, uyku hali, cinsel sorunlar vs.) de kişileri rahatsız eden diğer durumlardır. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Bilişsel Davranışçı Terapisi Nasıl Uygulanıyor?

Bilişsel Davranışçı Terapiyi tek bir terapi olarak ele almak uygun bir tutum olmayacaktır, çünkü çoğu psikolojik probleme uygun olarak geliştirilmiş Bilişsel Davranışçı Terapi modeli mevcuttur. Örneğin depresyona uygulanan BDT ile Yaygın Anksiyete Bozukluğuna uygulanan BDT arasında ciddi farklılıkların olduğu bilinmektedir. Ayrıca her psikolojik sorunun farklı bir dinamiğinin olduğu da unutulmamalıdır. Yani her sorunun gelişim biçimi ve sürdürücüleri farklılık göstermektedir; bu yüzden tek tip terapi yaklaşımının her soruna uygulanabilirliğinden bahsetmek çok da mümkün görünmemektedir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğuna yönelik olarak BDT uygulanırken dikkat edilmesi gereken ilk husus kişinin güncel istek, beklenti ve hedeflerini belirlemektir. Çünkü kişi genellikle bu beklenti, istek ve hedeflerle çakışan ya da ters düşen durumlarla karşılaştığında yoğun kaygı hissetmeye başlar. Oluşan kaygı da beraberinde istenmeyen fiziksel belirtiler getirecektir. 

Buraya kadar aslında Yaygın Anksiyete Bozukluğunun varlığından bahsetmek çok mümkün olmayacaktır. Asıl problem olan kısımlardan birisi kişinin sorun yönelimidir. Yaygın Anksiyete Bozukluğu yaşayan kişiler karşılaştıkları sorunları kabul edilemez, dayanılamaz, katlanılamaz, olmaması gereken ve kesinlikle belirsizliğin giderilmesi gereken durumlar olarak görmektedir. Bu tarz bir sorun yönelimi de karşılanamaz belirtiler doğuracağından sorun giderek büyüme eğilimi gösterir ve hissedilen kaygının yoğunluğu daha fazla artacağından kişinin odağı sorun yaratan durumlara giderek daha fazla yönelir. Yani kişi giderek daha fazla sorun alanı fark etmeye başlar. Bu yüzden kaygının içeriğinde yer alan inanışların çalışılması BDT’nin başta gelen müdahalelerindendir. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu yaşayan kişilerin ortak özelliklerinden bir diğeri de endişeye yükledikleri anlamdır. Bu durum BDT’de ”düşünce üstüne düşünmek” olarak da kabul edilir. Kişi endişelenmenin yararlı olduğuna, belirsizliği giderdiğine, rahatlattığına, ve çoğu sorunun önlenmesi için gerekli bir araç olduğuna inanabilir. Ancak bir süre sonra bu durum endişenin aşırı artması sorununa yol açar ve bu kez de endişelenmenin fiziksel veya zihinsel bir sorun yaratacağı, akli dengenin bozulacağı, fiziksel sağlığın kaybedileceği gibi yeni endişe alanları ortaya çıkabilmektedir. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun sürmesine yol açan diğer bir alan da sorunu çözmeye yönelik başvurulan stratejilerdir. İstenmeyen veya rahatsızlık hissettiren durum ve hislerden kaçınmaya yönelik gelişen bir davranış örüntüsü problemin sürmesine doğrudan ve dolaylı olarak katkı sağlamaktadır. Çoğu psikolojik sorunda kaçınmalar önemli bir rol üstlenir, Yaygın Anksiyete Bozukluğu da bu sorunlardan birisidir. Ancak, Yaygın Anksiyete Bozukluğu yaşayan kişilerin kaçınma davranışlarını saptamak her zaman kolay olmayacaktır. Alanında uzmanlaşmış bir Bilişsell Davranışçı Terapistle çalışmak bu yüzden oldukça önemlidir. Çünkü saptanamayan kaçınma örüntüleri problemin ilerleyen dönemlerde tekrarlanmasına zemin hazırlar ve kişi terapiden tam anlamıyla yarar sağlayamamış olur. İletişim becerilerinin gözden geçirilmesi de çoğu problematik yapıda gereklidir. Giderek kısırlaşan iletişim becerileri ve kişiler arası etkileşim sorunun sürmesine ve daha karmaşık bir hal almasına yol açacaktır.