Ders çalışmanın yada odaklanmanın kolay olduğunu hiçbir zaman söylemiyoruz. Dünyadaki en eğlenceli şey olduğunu da iddia etmiyoruz. İçinde bulunduğumuz sistem ise bize iki seçenek sunuyor: ya tamamen boş verip kitapları yırtıp atarak sisteme baş kaldırırız ya da sisteme adapte olup onu kendi çıkarlarımız için kullanırız.
İlk olarak kendi kendinize bir fayda-zarar analizi yapmak işe yarayabilir. Kitaplarınızı yırtıp atabilir hatta onları yakabilirsiniz. Bu size ne gibi yararlar sağlayacak? Önce bunları bir kenara not edin. Peki, kitaplarınızı yakıp yıkmanın size vereceği zararları bir düşünün şimdi de, bu durum size ne gibi zararlar verecek? Bunları da yazdıktan sonra iki durumu da karşılaştırın… Sonuçlar sizin tam önünüzde duruyor olacak.
Şimdi de ders çalışmanın size vereceği zararları not edin bir yere, karşısında da ders çalışmanın size sağlayacağı yararları yazacağınız bir bölüm olsun. Yine sonuçları karşılaştırmak size kalacak. Burada kararı veren de sizsiniz, yorumlamayı yapan da.
Eğer ders çalışmanın yararlı olduğunu düşünmeye başladıysanız, şimdi de şunu düşünün: ”Ders çalışma süremi azaltırken, bu çalışmadan aldığım verimi artırmam mümkün mü?”. Peki ya bunun cevabının ”evet” olduğunu söyleseydik… Öncelikle dikkat etmemiz gereken bir şey var: çevremizdeki uyarıcılar. Günümüzde, baktığımız her yerde bir uyarıcı görüyoruz ve dikkatimiz hemen dağılabiliyor, odaklanma sorunları yaşayabiliyoruz. Bir arkadaşa rastlıyoruz, telefonumuza bildirim geliyor, telefonumuz çalıyor, masamızın üzerinden kedimiz sallana sallana geçiyor… Bunlar gibi bir sürü uyarıcı sayabiliriz. Çalışırken verimi artırmak istiyorsak atacağımız ilk adımlardan biri şudur: etraftaki uyarıcıları minimuma indirmek. Şimdi, kendinize düşünmek için 5 dakika verin ve sizi ders çalışırken en çok nelerin rahatsız ettiğini düşünün. Neyi değiştirseydiniz daha dikkatli ve verimli çalışabilirdiniz?