Kaçınma Nedir?
Sıkıntı, istenmeyen duygu ve duyumlar, rahatsızlık hisleri, baskı ve keyifsizlik gibi kavramlar insanlar için ortak bir özelliğe sahiptir: Çoğu insan bu tarz duyumları ve hisleri deneyimlemek istemez ve uzak durmak ya da ortaya çıktığında hızlıca sonlandırmak için elinden geleni yapar. Bu tür durumların psikoloji literatüründe oldukça önemli bir yeri vardır ve karşımıza kaçınmalar, güvenlik sağlayıcı davranışlar ve kompülsiyonlar gibi isimler altında çıkarlar.
Belirli bir durumun neden olduğu rahatsızlıktan ya da gerginlikten kaçınmak ve gerginliğin azaltılması için ortaya konan çaba kaçınma olarak tanımlanır. Kaçınma örüntüleri incelendiğinde farkına varılan şey ise kaçınmaların çok hızlı bir biçimde kişileri istenmeyen hislerden kurtardığıdır. Bu yüzden, kaçınma davranışlarını çok kolay öğrenir ve pekiştiririz. Herhangi bir psikolojik problem yaşamamıza gerek olmaksızın gün içerisinde de çeşitli durum veya hislerden kaçındığımızı fark edebiliriz; bu insanın doğasında vardır ve öğrenilen rahatlatıcı davranışlar tekrar tekrar kullanılır.
Son yıllarda kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin sayısında bir artış olduğunu kabul edersek, kaçınma davranışlarının da ciddi bir biçimde arttığına dair bir çıkarımda bulunabiliriz. kaygı çok temel bir duygu olmasına rağmen kaygılı hissetmek hiç de tatlı bir deneyim değildir. Bu tatsız hisler deneyimlendiğinde çoğumuz bizi rahatlattığını düşündüğümüz şeye veya davranışa yönelmekte pek de haksız sayılmayız; çünkü kimse kaygılı hissetmekten keyif almaz.
Kaçınarak Tamamen Rahatlamak Mümkün Mü?
Kaçınma ve güvenlik sağlayıcı davranışlar kaygıyı hızlı bir biçimde ortadan kaldırma yetisine sahipse, bu davranışları daha fazla sergileyerek kaygıyı yönetmek mümkün müdür? Yapılan araştırmalar ve geliştirilen terapi kuramları incelendiğinde bu sorunun cevabının çoğu zaman ”HAYIR” olduğu sonucuna varılacaktır. Bu tür davranışların kısa vadede ciddi bir rahatlama sağladığı neredeyse kesindir ancak uzun vadede sonuçları tahmin edebileceğimizden daha sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir.
Kaygının doğal bir duygu olduğunu ancak tatsız hisleri beraberinde getirdiğinin altını tekrar çizelim. Kaçınmalar da kısa vadede ciddi rahatlama arayışının sonucu olarak kişilerin geliştirdiği stratejilerdir. Bu iki cümle kıyaslandığında bir kafa karışıklığı yaratması hiç de anormal değildir. Kaçınma davranışları rahatlatıcı bir etkiye sahipse, onları neden uygun davranış örüntüleri olarak kabul etmiyoruz?
Kaçınmaların Öğrenmeye Olan Etkisi
Kaçınmaların çoğunun altında karşılaştığımız tehlikenin büyüklüğüne dair olan inancımız yatıyor olabilir. Eğer bu durumla karşılaştığınızda hızlı bir biçimde kaçınma eğilimine girerseniz sonucunda tehlikenin büyüklüğünü gerçekten deneyimleme şansını elde etmeniz mümkün değildir; tam aksine tehlikenin büyüklüğüne dair sahip olduğunuz ”inanç” giderek güçlenecektir. Kaygı bozuklukları düşünüldüğünde, bu durumlardan sorun yaşayan çoğu insan karşılaştıkları durumların gerçekte olduğundan daha sıkıntı verici, tehlike ve sorun yaratma potansiyeli olan durumlar olduğu inancını taşımaktadır.
Kaçınmaların diğer bir etkisi de tehlikenin olasılığı üzerinedir. Çoğumuz gün içerisinde çeşitli riskler alırız ve hayatımızı da bu şekilde sürdürürüz. Örneğin araba kullanmak bile kaza riskini göze alıp yaptığımız bir davranış hatta bir alışkanlıktır. Ancak bu riski almadığınız sürece varacağınız tek sonuç riskin gerçekte olduğundan çok daha yüksek olduğudur. Bu yüzden tehlikenin büyüklüğü ve olasılığının fazlalığına olan inancımız daha fazla sıkıntı yaratacağından, daha fazla kaçınma geliştirmemiz hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bununla beraber git gide bir kısırdöngüye doğru çekilmeye başlarız.
Kaçınmaların bir diğer etkisi de kişilerin baş etme stratejileri üzerinedir. Hepimiz öyle ya da böyle çoğu kaygı uyandıran durumla baş etmeyi öğreniriz. Süreci yönetme aşamasında başvurduğumuz beceriler de alışkanlıklarımız haline gelir. Ancak kaçınmalar söz konusu olduğunda baş etme stratejilerinin çok kısıtlı, sorunu kökünden çözmeyen ve uzun vadede kişiyi daha da zor durumlara iten davranışlar olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi de kaçınmaların kişinin inandığı durumun gerçekleşme ihtimalini, sonuçlarının aşırı olup olmayacağını ve durumun yönetilebilir olup olmadığını öğrenmesini engellemesidir. Bir defa üstesinden geldiğiniz bir durum sizin için daha az kaygı uyandırıcı olabilir; bunun sebebi de sorun karşısında olabilecekleri daha dengeli bir biçimde değerlendirme şansını elde etmenizdir.
Özetleyecek olursak, kaygı ve kaçınmalar sıklıkla birlikte deneyimlenirler. Kaygı arttıkça kaçınmaların sayısında da artış olması şaşırtıcı değildir. Asıl sorun ise kaçınmalar arttıkça kaygının daha da artmasıdır ve çoğu psikolojik problemin daha kötü bir seyrinin olmasının sebebi de bu olarak gösterilebilir. Bu yüzden çoğu Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) müdahalesi kaçınmaları ve altında yatan sebepleri hedef alır.
Psk. Dan. Göksel AKKAYA